NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

31 Aralık 2015

Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ (*) - Tarihçi İlahiyatçı YÖK üyesinin yeğeninin % 100 ÇALINTI Tarih yüksek lisans tezi İPTAL EDİLDİ


Şit Tufan Buzpınar: Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üyesi, İlahiyat mezunu, tarihçi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (TDV İSAM) eski başkanı, Fatih Üniversitesi Tarih Bölümü eski başkanı, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi eski rektör yardımcısı, Edebiyat Fakültesi eski dekanı, Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) eski üyesi. 
Burcu Buzpınar, Şit Tufan Buzpınar'ın yeğeni, abisinin kızı. 
Burcu Buzpınar'ın “Çukurova Türkmen Aşiretleri” başlıklı tarih yüksek lisans tezi (Niğde Üniversitesi, Tarih, Ağustos 2006), % 100 ÇALINTI ! 
Burcu Buzpınar (Büyükbayram), Mehmet Fatih Sansar'ın “Tanzimat dönemi bir iskan modeli : Fırka-i Islahiye ve Güney Anadolu iskanı” başlıklı yüksek lisans tezininin (Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tarih, 2003) tamamını kendi tezine kopyalayıp yapıştırmış, sadece Önsöz’de teşekkür kısmında isimleri değiştirmiş ! 
Burcu Buzpınar (Büyükbayram)'ın % 100 ÇALINTI yüksek lisans tezi İPTAL EDİLDİ !   
Burcu Buzpınar (Büyükbayram)'ın tez danışmanı Musa Şaşmaz diyor ki : 
Burcu Buzpınar’ın tezi ve aldığı yuksek lisans unvanı iptal edildi. Danışmanı olarak bana da soruşturma açıldı. Fatih’in tezi yök sayfasında ulaşıma kapalı olduğundan benim kontrol edebilmem mümkün değildi. O yüzden ceza verilmedi bana.
Burcu’ya dedim amcandan faydalan o konuyu daha çok bilir diye, amcası profesör tarihçi ve yök üyesi Tufan Buzpınar Adana yöresini ve kaynaklarını bilir ona danışarak hazırla dedim sonra gelip "bitirdim" dedi ben de baktım iyi bir tez olmuş sınava aldık başarılı oldu geçti. 
Yıllar sonra Fatih aradı beni Burcu benim tezimi çalmış diye, sonra kızın telini buldum "evet" dedi, "ya atılacaktım ya o tezden çalacaktım 2.sini tercih ettim üzgünüm" dedi. Yani Burcu Buzpınar'ın tezini başkasından çalarak yazdığını bilmem mümkün değildi. O yüzden Burcu Buzpınar’ın yüksek lisans diploması iptal edildi. Tezi de iptal ile yok sayfasından çıkarıldı. Durum bu” 
Niğde Üniversitesi Tarih Bölümü, Mehmet Fatih Sansar'ın yüksek lisans tezini o kadar çok sevmiş ki başka tezlerde de kopyalamışlar. Hidayet Eskisürmeli'nin “Adana Vilayetinin Demografik Yapısı ve İskan Siyaseti” başlıklı yüksek lisans tezi de (Niğde Üniversitesi, Tarih, Temmuz 2007) Mehmet Fatih Sansar'ın yüksek lisans tezinden ÇALINTI ! 
Burcu Buzpınar (Büyükbayram)'ın ve Hidayet Eskisürmeli'nin ÇALINTI yüksek lisans tezlerine dair 2 yıl önceki başvurularımı, YÖK, Etik Kurul'a inceletmek yerine Niğde Üniversitesi'ne göndermiş. 
Burcu Buzpınar (Büyükbayram)'ın ÇALINTI yüksek lisans tezine dair başvurumu Niğde Üniversitesi buharlaştırdı, 2 yıldır cevap vermiyor. 
Hidayet Eskisürmeli'nin ÇALINTI yüksek lisans tezine dair Niğde Üniversitesi'nin 2 yıla yakın bir süre sonra gönderdiği cevap ise “mazereti kabahatinden büyük” ! Diyor ki :
Hidayet Eskisürmeli'nin “eski” yüksek lisans tezinden bahsediyorsunuz. O tezin ÇALINTI olduğu ortaya çıktı ; biz de Hidayet Eskisürmeli'ye yüksek lisans tezini değiştirttik, düzelttirdik, ÇALINTI denen yerlere kaynak eklettik. Hidayet Eskisürmeli'nin “eski” yüksek lisans tezinin kütüphanedeki ve YÖK arşivindeki kopyalarını aldık, yerine Hidayet Eskisürmeli'nin “eski” yüksek lisans tezini koyduk. Sizin bahsettiğiniz Hidayet Eskisürmeli'nin “eski” yüksek lisans tezinden ortada eser kalmadığından, ona dair yapacak bir şeyimiz de yok.” 
Neden “mazereti kabahatinden büyük”? Çünkü, onaylanmış bir akademik tezi değiştirmeye kimsenin hakkı yok. Bunun yapılmasına “evrak sahteciliği” deniyor; yani, etik ihlali ve disiplin sorununun ötesinde ciddi bir suç.  
Yeğen Burcu Buzpınar'ın Tarih yüksek lisans tezinin % 100 ÇALINTI olması ve İPTAL EDİLMESİ Tarihçi İlahiyatçı amca Şit Tufan Buzpınar'ın üzerine alınmasını gerektirir mi ? Cevabını size bırakalım. Peki ya YÖK üyesi amca Şit Tufan Buzpınar'ın üzerine alınmasını gerektirir mi ? 
Türkiye akademisinin akademik sahtekarlıkla özdeşleştiğini hatırlatalım. Türkiye akademisi, akademik sahtekarlık denince dünyada ilk akla gelen ülkeler arasına girmeyi epey önce başardı ; Çin, Hindistan, Pakistan, eski Doğu Bloku ülkeleri, orta doğu ülkeleri, Afrika ülkeleri, ve Asya ülkeleri ile birlikte anılıyor. 
YÖK ve üniversitelerin, akademik sahtekarlara sağladığı sınırsız koruma, teşviğin ve ödüllendirmenin başka bir sonuç üretmesini beklemiyordunuz herhalde. 
Aynı yalanı 40 kişi söylerse ya da 1 kişi 40 kez söylerse, ona artık doğru demek gerekmiyor muydu yoksa ? Olmadı, inanmayanı oyuverirsin, olmadı, boğuverirsin.Türk'e bir şey olmaz nasılsa.
Akademik sahtekarlıkları rapor ettiğinizde YÖK ve üniversitelerin nasıl örtbas ettğinin 3 örneğini (1 YÖK, 2 Niğde Üniversitesi) yukarıda verdik. Daha fazla örneği anlatmayı ayrı bir yazımıza bırakalım. 
Yükseköğretim Kurulu Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi” diye bir şey var.
“Etik kurullarına başvuru ve kurulların çalışma esasları” başlığı altında diyor ki:  
Madde 12 – (1) Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına intikal ettirilen veya bireysel şikâyetlere dayalı olarak Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına ulaştırılan etik ihlali iddiaları inceleme yapılmak üzere bilimsel araştırma ve yayın etiği kurullarına iletilir. (Ek cümle: Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunun 19/12/2013 tarihli toplantısında alınan 2013.14.1322 sayılı kararı ile) Ancak doçentlik başvurularına ilişkin etik ihlal iddiaları dışında kalan şikâyet ve ihbar başvurularıyla ilgili inceleme işlemlerinin ilgili üniversitelerin bilimsel araştırma ve yayın etiği kurullarınca yapılmasına Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca karar verilebilir.” 
Adına “yönetmelik” değil de “yönerge” dedikleri için YÖK, istediği zaman istediği gibi bunu rahatça değiştirebiliyor. Bir de Resmi Gazete'yle falan uğraşmasına gerek yok. Görüldüğü üzere yukarıdaki son cümleyi 19.12.2013'te eklemişler. Demişler ki YÖK başkanı, akademik sahtekarlık başvurularını, isterse Etik Kurul'a sokmak yerine üniversitelere gönderebilir. 
Bunun altını imzalayanlardan biri, YÖK üyesi amca Şit Tufan Buzpınar.  
YÖK hakkındaki Aralık 2009 tarihli Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunda diyor ki YÖK başkanları ihbar ve şikayetlerini örtbas etmek ve şikayet edilenleri şikayet edenlerin üzerine saldırtmak için her yöntemi uyguluyor. İhbar ve şikayetler, kurullara gönderilmesi gerekirken yasa dışı başkanlık kararlarıyla YÖK kurullarından kaçırılıyor.  
Yani, 19.12.2013'te ekledikleri yukarıdaki son cümleyi, ihbar ve şikayetleri Etik kurullarından kaçırmak istediğinde başkanın elini rahatlatmak için eklemişler. Elini rahatlatmasalar da hiçbir şey olacağından değil ya.  
Ama YÖK başkanına elinin rahatlatılması yetmemiş, bir kaç hafta önce gazetecilerle röportajında çok kısa süre içinde “YÖK'ün bir daha akademik sahtekarlık şikayetlerine hiç el sürmemesi, akademik sahtekarlıkları artık üniversitelerin kendi başına örtbas etmeleri” için yasa çıkarttırmak üzere olduklarını açıkladı. Bu açıklamasından 1-2 gün sonra uçak krizi patlak vermese, bu yasayı belki de çoktan çıkarttırmış olacaktı. 
Bu yasayı çıkarttırdıklarında ne olacak? YÖK'e rapor edilen bir akademik sahtekarlık vakasını YÖK'ün örtbas etmemesi olasılığı 0.001 (binde bir) ise, üniversiteye rapor edilen bir akademik sahtekarlık vakasını üniversitenin örtbas etmemesi olasılığı 0.001 (milyarda bir) ; yani, bir akademik sahtekarlık vakasını üniversitenin örtbas etmemesi, YÖK'ün örtbas etmemesinden milyon (1.000.000) kat zor, yani, hayal etmek bile neredeyse imkansız! 
Kayhan Kantarlı hocanın bu durumun tehlikesine dikkat çekerek başlattığı “Ulusal Bilim Etiği Kurulu Kurulmalıdır !” imza kampanyasını hatırlatarak bitirelim. 
Sorumuzu hatırlatalım : yeğen Burcu Buzpınar'ın Tarih yüksek lisans tezinin % 100 ÇALINTI olması ve İPTAL EDİLMESİ YÖK üyesi amca Şit Tufan Buzpınar'ın üzerine alınmasını gerektirir mi ? Ne dersiniz ?  
(*) Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ : 2001 başından beri “elverişli eko sisteme yerleşen bakteri kolonisi benzeri hızla çoğalan zehirli sarmaşık gibi ülkemiz üniversitelerini kuşatarak boğan, çürüten, kokutan, ve çökerten” “akademik sahtekarlık gelenekçileri”ne karşı insan hakları mücadelesi vermektedir.

28 Aralık 2015

Pro. Dr. Rıdvan Karluk - Yeni Yükseköğretim Kanunu Tasarısı ve Bilimsel Hırsızlıklar (Sakarya Gazetesi)

Geçen hafta Yükseköğretim Kurulu'nun Yükseköğretim Kanunu'na ilişkin tasarı çalışmasını başlattığı basında yer almıştır. YÖK'ten yapılan açıklamada; son yıllarda yükseköğretimdeki sayısal büyümenin YÖK'e yeni sorumluluklar getirdiği ve sistemin pek çok alanında yurt içi ve dışındaki gelişmelere cevap verecek kuramsal ve kurumsal değişikliği gerçekleştirmesini gerekli kıldığı belirtilmiştir. 
 
Yeni tasarıda üniversitelerdeki bir çeşit “yolsuzluk” olan bilimsel hırsızlıklar ile ilgili bir düzenleme yapılmalıdır. 

Dünyada eğitim ve öğretim alanında yolsuzluklara sıkça rastlanılmakta ve bu konuda geniş bir literatür bulunmaktadır. Yolsuzlukların başında gelen kopyacılık, başkasının eserini kendine mal etmek olduğundan bir sahteciliktir ve dünya bilim dünyasında oldukça yaygındır. Avrupa’da 1999 yılında başlayan Bologna Süreci; karşılaştırılabilir, uyumlu ve tutarlı bir yüksek öğretim siteminin kurulmasını hedefleyerek bilimsel hırsızlıkların önlenmesi konusunda Avrupa ülkelerinde önemli bir gelişme sağlanmasına katkı sağlamıştır. 

Uzun dönemde eğitim sisteminde yolsuzluklar, eğitimin kalitesi ve öğrenim çıktıları arasında olumsuz etkiler yaratır. Uluslararası Para Fonu’nun yapmış olduğu bir çalışmaya göre yolsuzluk, eğitimin kalitesini düşürmekte, topluma maliyet yüklemekte ve herkesi olumsuz etkilemektedir. Özellikle eğitim alanında yolsuzlukların yoğun olduğu ülkelerde eğitim çıktıları kötüleşmektedir.  

Türkçede “hırsızlık” ile “bilimsel hırsızlık” (intihal-plagiarism) kavramları sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğünde hırsızlık, “çalma, çalma suçu, sirkat” olarak tanımlanmıştır. Hırsızlık etmek (veya yapmak), başkalarının parasını veya malını çalmak anlamındadır. 

İntihal diğer bir deyişle bilimsel hırsızlık, bilim insanının yazdığı eserde başka bir bilim insanının yazdığı eserden aldığı görüşleri eserinde kendi görüşleriymiş gibi sunması ve bunları farklı bir kişinin yazdığı eserden aldığını belirtmemesidir. 
 
Bilimsel hırsızlık ağır bir suç olduğu için üniversitelerimizde bu suça karışanlara hoşgörü gösterilmemelidir. Çünkü gerçek bilim insanı çalmaz, çaldırmaz. Çalanlar ile de mücadele eder. Bu mücadelesinde ona köstek olmak isteyenler de çıkabilir. Gerçek bilim insanı hırsızlıkları örtmeye çalışanlarla mücadele eder ama Türkiye’de hırsızların yaptıklarını açığa çıkarmaya çalışanların da “gerçek dışı” bilirkişi raporları ile önü kesilmeye çalışılır.


Nasıl yapsam da bu işi örtsem ya da örtülmesine katkıda bulunsam diye çabalayanlar, toplumda hırsızlarla mücadele edenlerden daha çoktur. İşin örtülmesine çalışanlar eğer yaygınlaşırsa, o ülkede gidiş kötüdür. 
 
Bu konuyu merak edenlerin; geçen ay Sakarya Üniversitesi’nde düzenlenen bir Konferans’ta sunduğum “Türk Yüksek Öğretiminde Bilimsel Hırsızlıklar: Bir Örnek Olay: Plagiarism In Turkish Higher Education: A Case Study” başlıklı bildirimi, Gazi Kitapevi tarafından Aralık 2015’de basılan Akademik Araştırma ve Etik kitabında yer alan “Üniversitelerimizde Bilim Etiği İhlalleri ve Alınması Gerekli Önlemler” başlıklı makalemi, bu köşede 13.09.2010 ve 19.09.2010 tarihlerinde yayınlanan ve 10 binden fazla tıklanan “Gerçek Bilim İnsanı Kimdir 1” ile “Gerçek Bilim İnsanı Kimdir 2” başlıklı yazılarımı okumalarını öneririm. 


Türkiye’nin güvenilir intihal (plagiarism) konulu internet portalının arşiv bölümünde son on yılda yazılı basın ve internet ortamında 402 adet intihal ve bilimsel sahtecilik konulu haber ve yazı yer almıştır. Bu haber ve yazıların tamamında YÖK ve üniversitelerin bilimsel sahtecilik olayları karşısındaki örtbas etmeye odaklanmış sorumsuzluğu eleştirilmektedir. 2007 yılında öğretim üyelerinin karıştığı intihal konulu 82 haber ve yazı bulunmaktadır. İntihal olayında adı geçen yüzlerce kişi profesör, doçent, yardımcı doçent, araştırma görevlisi gibi unvanlara sahip olup, içlerinde her türlü akademik ve idari görevlere atanmakta bir sakınca görülmeyen çok sayıda öğretim üyesi bulunmaktadır (http://plagiarism-turkish.blogspot.com.tr). 

Bu duruma engel olabilmek için bağımsız bir Ulusal Bilim Etiği Konseyi kurulmalı, intihal ve bilimsel sahtecilik suçlarını bu Konsey ele almalıdır. İntihal ve bilimsel sahtecilik suçlarının soruşturulması üniversitelere değil, kurulacak Konsey’e devredilmelidir. Üniversiteler ve YÖK Konsey’in aldığı kararları uygulamakla sorumlu olmalıdır. Konsey’in oluşumu, çalışma yöntemleri, bilimsel etiğe aykırı eylemlerin ve yaptırımlarının ve de üniversite yöneticileriyle YÖK'ün Konsey’in kararlarını uygulama sorumluluklarının neler olacağı belirlenerek yasal bir düzenleme yapılmalıdır. 

Aksi takdirde üniversitelerde bilimsel sahtecilikler önlenemez. Bu bakımdan YÖK’ün hazırladığı yeni Yükseköğretim Disiplin Yasası Taslağı ile personele ilişkin tüm disiplin işlemlerini yürütme ve karar alma yetkilerinin üniversitelere bırakılması doğru değildir.

Yasa taslağında, bilimsel çalışmalarda ciddi sorun haline gelen araştırma ve yayın etiği ihlallerine ceza verilmesi hükmü yer almıştır. Türkiye’de geçmişte bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlalleri yasa ile disiplin suçu olarak düzenlenmediğinden, ihlallere disiplin cezası verilebilmesi mümkün olmuyordu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2012 yılında bilim hırsızlığı yapan öğretim üyelerinin üniversiteden atılmalarının yasal dayanaktan yoksun olduğuna karar vermişti. 

Karar uyarınca YÖK'ün üniversitelere gönderdiği (19 Kasım 2013) akademik sahtekarlıklara ceza vermeyin yazısından sonra bu düzenlemenin yapılması yerindedir. Çünkü, YÖK Yasası’na dayanılarak çıkarılan Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nin 11’nci maddesinin 3’ncü fıkrasına göre intihal yapan öğretim üyesi üniversite öğretim mesleğinden çıkarılıyordu.  

Anayasa Mahkemesi’nin 14 Ocak 2015 tarihinde verdiği ve üniversitelerdeki disiplin cezalarına ilişkin düzenlemenin YÖK tarafından yapılması hükmünü iptal etmesinden sonra doğan boşluğu yeni disiplin yasa tasarısı ile ortadan kaldırma girişimi önemli bir hukuki boşluğun giderilmesi açısından önemlidir. 

Fakat, YÖK’ün açıkladığı yasa tasarısında rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemlerinin üniversitelere bırakılması doğru değildir. Çünkü, “benim hırsızım iyidir” zihniyeti son bulmazsa, üniversiteler özellikle intihal olaylarını örtbas etme eğiliminden kolay kolay vazgeçmezler. 

Bilimsel yolsuzluk gizlilik içerisinde yürütülür. Bu sebeple ortaya çıkarılması güçtür. Bir üniversitedeki etik dışı uygulamaları üniversite dışındakilere göre daha iyi bilen, üniversite içerisindeki görevlilerdir. Etik değerlere saygılı öğretim üyelerinin bazı sıkıntıları göze alarak meslek onurunu korumak amacıyla etik dışı uygulamalarda bulunanlarla mücadele etmeleri, onların başta gelen görevleri olmalıdır. 


Mevcut örgüt kültürü içerisinde ihbarda bulunanlar hoş karşılanmadığı için, etik değerlere sahip çıkanlar istenmeyen kişi ilan edilebilir. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” ya da “benim hırsızım iyidir” anlayışı ile hareket ederek etik dışı uygulamaları görmezden gelmek, üniversitelerimizde bilim etiğinin unutulmasına yol açar. Türk üniversitelerinin dünyadaki üniversite sıralamalarında üst sıralara çıkabilmeleri için bilim etiği konusunda daha hassas olmaları gerekmektedir. 
 
Türkiye’de temiz bir bilim dünyası için üniversitelerimizde bilimsel yolsuzluklardan arındırılmış eserler üreten öğretim üyelerinin sayısı artmalı, intihal yapan öğretim üyeleri yüksek öğretim sisteminin dışına çıkarılmalıdır. Bu yapılmadığı sürece Türkiye’de bilimin gelişmesi mümkün olamaz. 


Gerçek anlamda bilim insanları bilimsel hırsızlık olayları karşısında tepkisiz kalmamalıdır. İntihal teşebbüsünde bulunanlara karşı açıkça ve kararlı bir şekilde mücadele edilmelidir. Basın ve yayın yoluyla intihalciler açıklanarak benzer eylemler içerisinde olanlara fırsat verilmemelidir. Aksi durumda Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarında üst sıralara gelmesi hiçbir zaman mümkün olmaz. 

Son söz: “Üniversitelerinde Bilimsel Hırsızlığın Doğal Karşılandığı Bir Ülkenin Elbette Tüm Yaşam Alanları Soyulacaktır.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.