NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

12 Temmuz 2016

Prof. Dr. Kayhan Kantarlı - İntihalcilere yeni bir sığınak: Sehven İntihal (Herkese Bilim Teknoloji)

Ülkemizin bilimsel sahtecilik konulu en çok izlenen internet günlüğünün [1] arşiv bölümünde görülebileceği gibi son on yılda yazılı basın ve internet ortamında intihal başta olmak üzere 400’ün üzerinde bilimsel yolsuzluk konulu haber ve makale var; bunların neredeyse tamamında YÖK ve üniversitelerin kanıtlanmış bilimsel sahtecilik olayları karşısındaki örtbas etmeye odaklanmış yandaş korumacılığı sergilenerek eleştirilmiş  ve kınanmış.
Günlükte yalnızca 2007 yılında öğretim elemanlarının karıştığı, intihal konulu 82 haber yer alıyor. Bunlar, bilim etiğine duyarlı insanların fark edip üzerine gittikleridir. Bir o kadar da fark edildiği halde “adam sendecilik” anlayışı ile sorun olarak görülmeyen sahtecilikler olduğuna şüphe yok. Bunca bilim hırsızlığı olayında adı geçen yüzlerce kişi profesör, doçent, yardımcı doçent, araştırma görevlisi gibi unvanlara sahip olup, içlerinde dekanlık dahil her türlü akademik ve idari göreve atanmakta bir sakınca görülmeyen çok sayıda kişi var.

Yine aynı internet günlüğüne göre, üniversitelerdeki intihal olayları hız kesmeden devam etmekte. Bu gerçek YÖK’ün, yerlerde sürünen bilim ahlakı düzenini değiştireceğine dair en küçük bir umut vermiyor. Şöyle ki;

Danıştay ve Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin iptal kararları [2,3] nedeniyle öğretim elemanlarıyla ilgili disiplin mevzuatında doğan boşluğu gidermek amacıyla, Mayıs 2016’da TBMM’ne yeni bir yasa tasarısı sunuldu [4]. Bu tasarıda, bilim etiğine aykırı eylemler ve bunlara verilecek cezaların ne olduğu açık bir şekilde tanımlamasına ve intihalin yaptırımı olarak “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” cezası yeniden getirilmesine karşın, intihalin gerçekleşmiş sayılabilmesi için getirilen koşullar gelenekselleşmiş görmezden gelme tutumunun devam edeceğinin işaretleri gibi.

Cezai yaptırımı, üniversite öğretim mesleğinden ya da [5] kamu görevinden çıkarma cezası olan intihal ya da aşırmacılık, AYM’nin iptali nedeniyle işlevsiz kalan Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nde [6] “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” diye tanımlamıştı.

Evrensel bilim etiği ilkelerinden kaynaklanan bu intihal tanımı, söz konusu yasa tasarısında değiştirildi. Tasarının 2547 sayılı YÖK Yasası’nın [7] 53. maddesini değiştiren 27/b/5 maddesinde yazıldığı şekliyle intihal şu şekilde tanımlanmakta [4];

(İntihal), kasten başkalarının özgün fikirlerini, metodlarını, verilerini veya eserlerini bilimsel kurallara uygun biçimde hiç atıf yapmadan eserin bütünü dikkate alındığında önem arz edecek şekilde kısmen veya tamamen kendi eseri gibi göstermektir”.

Görüldüğü gibi disiplin yönetmeliğindeki önceki düzenlemelerde intihalin gerçekleşmiş sayılabilmesi için, evrensel tanımına uygun olarak “kaynak göstermemek” dışında başka bir koşul aranmazken, tasarıyla getirilen yeni düzenleme, intihalin gerçekleşmiş sayılması için kasten yapılmış olma yani “kaynakları bilinçli bir şekilde göstermeme” / “kasten aşırmış olma”  ve “eserin bütünü dikkate alındığında çalıntıların önem arzetmesi” gibi koşullar getirmekte.

Açıkçası tasarıdaki üniversite öğretim mesleğinden çıkarma  gibi onur kırıcı ve son derece ağır bir ceza gerektiren intihal eyleminin ne olduğunu açıklayan ifade, sanki intihali değil de intihal suçundan kurtulma ya da kurtarılma yollarını tarif etmektedir. İntihalle suçlanan bir öğretim elemanı bu tarifi uygulayıp kendisini, “sehven kaynak göstermediğini” söyleyerek, “başka eserlerden kaynak göstermeden yaptığı alıntıların çalışmasının bütünü dikkate alındığında son derece önemsiz kaldığını” ileri sürerek,  ya da yüzde yüz aşırma olan tezler ve makaleler için yapıldığı gibi, “tezimi/ makelemi başka bir eserden aldığım doğrudur, ancak  ben bunları nereden aldığımı açıkça yazdım” diyerek savunabilecek ve aklanabilecek.

Kastım yoktu, kaynakları sehven göstermedim” deme fırsatı tanınması, aşırmacılara “sehven intihal sığınağı” diyebileceğimiz bir sığınak sunmak demektir. Evrensel bilim ahlakında böyle bir şey yok. İntihalin “kasten”i, “sehven”i olmaz. İntihal, bilinçli bir eylemdir. Aşırmayı yapanın, aşırdığı eserin bir sahibi olduğunu bilmemesi olanaksızdır.

Diğer taraftan intihal tanımını, söz konusu yasa tasarısında yapıldığı gibi, “(ç)alıntılar eserin bütünü dikkate alındığında son derece önemsiz kalmaktadır” ya da “eser tamamen çalıntı olsa da, kaynaklar arasında çalıntının yapıldığı eser de vardır” türünden zorlama gerekçelerle sulandırmaya olanak veren bir anlayışın da akademik ahlak ilkeleri yönünden kabul edilmesi olanaksızdır. “Kaynak gösterilmemiş alıntıların,eserin bütününe bakıldığında önem arzetmediği, yani  çalışmanın özgünlüğünü etkilemediği, çok az sayıda olduğu, bu alıntılar olmasaydı da çalışmanın değerinin değişmeyeceği,  yazarın bunları, çalışma konusuna ne denli hakim olunduğunu göstermek için koyduğu” gibi bilimsel temeli olmayan mazeretler öne sürmek, ucu açık, soyut ve  keyfi bir yaklaşımdır.

Evrensel bilim ahlakı ilkeleri nettir. Bilimsel yayınlarda ve genel kamuoyuna dönük olarak yayınlanan her türlü makale, derleme, kitap ve benzeri yayınlarda yararlanılan başkalarına ait yayınlar kaynak olarak gösterilmedir; bilim insanı, akademik yaşamının bütün evrelerinde ve öğretim, yönetim ve akademik değerlendirmelere ilişkin görevlerde bilimsel liyakatı temel ölçüt olarak kabul eder, temel etik kurallarının dışına çıkmaz ve bu kuralların dışına çıkılmasına göz yummaz. Eğitimin eksik verilmesi, kopyacılık, akademik ilerleme ve ödül jürilerinde bilimsel liyakat ölçütlerinin dışına çıkmak, kişileri kayırmak ve benzer davranışlar kabul edilemez[8].  Bu evrensel kurallar ulusal ve uluslararası bilim kurumlarının benimsediği akademik dürüstlük ilkesinin temelini oluşturur [9].

YÖK disiplin mevzuatında değişiklik yapan söz konusu tasarıdaki sulandırılmış intihal tanımı kullanılarak  kurulacak “sehven intihal sığınağı”, intihalcileri aklamak için kullanılabilecek tek sığınak olmayacaktır. Daha önce kurulan ilk sığınak “anonim bilgi sığınağı”dır [10]. Bu sığınak bilim etiği literatürüne Doğramacı-Yazıcı Davası olarak bilinen dava dolayısıyla girmiştir. YÖK’ün ilk başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın ,  “Annenin Kitabı (1968)” isimli kitabının Amerikalı Dr. Benjamin Spock’un  kitabından aşırma olduğunu iddia eden Prof. Dr. Hasan Yazıcı hakkında açtığı davada mahkeme, Prof. Yazıcı’nın 6.000 TL manevi tazminat ödemesine hükmetmiş,  ancak bu kararı ifade özgürlüğüne aykırı bulan AİHM Türkiye’yi Prof. Yazıcı’ya  tazminat ödemeye mahkum etmiştir [11].

Söz konusu manevi tazminat davasında nihai karar olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında Doğramacı ve Spock’un kitaplarının gerçeğin aksine, bilimsel olmadığı ileri sürülerek, “bilimsel olmayan eserlerin anonim kavram ve fikirler içerdiği,  böyle anonim kavram ve fikirlerin ancak benzer şekilde-yani kaynak göstermeden-ifade edilebileceği”belirtilmiş ve intihal bu şekilde kurulan anonim bilgi sığınağı” na sokularak aklanmak istenmişti.

Sonuç olarak söz konusu yasa tasarısında intihalin gerçekleşmiş sayılmasının “kaynak göstermemek” dışında, yukarıda açıklandığı türde etik dışı koşullara bağlanması, bir anlamda şimdiye kadarki örtbas etme yöntemlerinin nasıl işlediğini göstermekte. Akademik ahlaka aykırı olan bu örtbas etme yöntemleri, tasarı aynen yasalaşacak olursa disiplin mevzuatına da yazılmış olarak adeta meşrulaştırılarak eleştirilemez kılınacak ve şikayet / dava konusu yapılmasının önü kesilmiş olacaktır. Tasarıdaki bu koşullu intihal tanımından derhal vazgeçilmelidir.

Kayhan Kantarlı,
EÜ emekli öğretim üyesi, TÜMÖD İzmir Temsilcisi / kayhankantarli@gmail.com

Kaynaklar
[1] https://plagiarism-turkish.blogspot.com.tr; 
[2] http://kayhankantarli.blogspot.com.tr/2013/12/intihal-yaptirimsiz-kaldi.html;
[3] www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150407-15.pdfİ;
[4] http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0721.pdf;
[5]http://kayhankantarli.blogspot.com.tr/2014/01/intihalin-cezasi-bundan-boyle-kamu.html;
[6] www.yok.gov.tr/web/guest/mevzuat;
[7]http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.2547&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch;
[8]http://web.archive.org/web/20080828053732/http://www.tuba.gov.tr/duyuru.php?id=41;
[9] http://bilimakademisi.org; 
[10] “İntihal iddialarına karşı bir sığınak: Anonim Bilgi”, Kantarlı K., Bilim ve Gelecek Dergisi, 68-72, Temmuz 2009; http://plagiarism-turkish.blogspot.com.tr/2009/08/prof-dr-kayhan-kantarl-intihal.html;
[11]www.radikal.com.tr/turkiye/aihm-33-yillik-intihal-tartismasina-noktayi-koydu-1191058/

11 Temmuz 2016

Pervin Kaplan - Akademide 'hırsız' var

Türk üniversitelerinde "atıf çetesi"nin varlığı uluslararası kuruluşların bile dikkatini çekmiş ve veri tabanlarından atılmışken şimdi de yapılan araştırma "intihal" yani bilimsel hırsızlığın ne kadar yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Boğaziçi Üniversitesi'nde yürütülen araştırmaya göre yüksek lisans ve doktora tezlerinin yüzde 34'ünde "yüksek intihal" var. Yani akademideki üç tezden biri çalıntı. 

Bir başkasına ait fikir, düşünce, kavram, makaleyi sahibine atıfta bulunmadan kendisinin gibi yazılmasına intihal yani akademik hırsızlık adı veriliyor. Bu araştırma Türk üniversitelerinin akademik hırsızlıkta ne kadar "iyi" olduklarını gösteriyor.
VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE DAHA YÜKSEK
Araştırma vakıf üniversitelerinde hırsızlık oranının yüzde 46, devlet üniversitelerinde ise yüzde 31 olduğunu gösterdi. Bilimsel çalışmaların “orjinal” olup olmadığını gösteren benzerlik indeksinde dünya ortalaması yüzde 15 iken Türkiye’de bu oran yüzde 28.5 oldu. Çalışma kapsamında İngilizce tezlerin benzerlik indeksi yüzde 24 iken, Türkçe tezlerde bu oran yüzde 29 oldu. Kamu üniversitelerinde benzerlik oranı yüzde 28, vakıf üniversitelerinde ise yüzde 31 çıktı. Bu oran da devlet üniversitelerinde daha az "bilimsel hırsızlık" yapıldığını gösterdi.  
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRDI
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Politikaları Araştırma ve Uyguluma Merkezi (BEPAM) bu kapsamda 2007-2016 yılları arasında yazılmış 470’i yüksek lisans ve 130’u doktora tezi olmak üzere 600 tezi inceledi. Bu tezlerin 477’si kamu, 123’ü vakıf üniversitelerine ait. Yine tezlerin 89’u İngilizce ve 511’i de Türkçe. Tezler "intihal" açısından bu hırsızlığı yakalayan programlardan biri olan Turn-it-in kullanılarak incelendi.
YÜZDE 34'ÜNDE YÜKSEK İNTİHAL VAR
Çalışmanın amacı intihal olmamasına rağmen araştırma sırasında yüksek intihalli tezler görmezden gelinemeyecek kadar çok olunca bu tezler intihalli olarak işaretlendi. Araştırma sonucunda 207 tezin, yani tezlerin yüzde 34’ünün yüksek intihalli olduğu ortaya çıktı. Devlet üniversitelerinde intihalli tez sayısı 150 iken (yüzde 31), vakıf üniversitelerinde bu sayı 57 (yüzde 46) oldu. Yüksek lisan tezlerinde intihalli olanların sayısı 173 (yüzde 36) iken, doktora tezlerinin sayısı 34 (yüzde 26) oldu. İngilizce tezlerde bu sayı 25 (yüzde 28) ve Türkçe tezlerde 182 (yüzde 35) oldu.
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimler Fakültesi öğrencisi Ziya Toprak'ın doktora çalışması olan bu çalışma akademide ciddi bir ahlak sorunu yaşandığını da gösteriyor. Toprak, "Burada bir ya da iki satır yada bir paragraftan söz etmiyoruz. Bilerek yapılan intihaller bunlar" diyor. Toprak Türkiye'de özellikle son yıllarda doktora ve yüksek lisans çalışmalarında büyük bir artış yaşandığını söyleyerek, YÖK Ulusal Tez Merkezine 1999 yılında 11 bin 39 tez girilirken, bu rakamın 2004 yılında 16 bin 343, 2009 yılında 21 bin 350 ve 2014 yılında 25 bin 730 olduğunu belirtiyor.
Cumhuriyet ve Habertürk'te çıkan yazılardan derlenmiştir. (06-07-2016)

Faruk Çakır - Eğitimin ahlâk çıkmazı (YENİ ASYA)

Dünyayı kurtarmaya çalışırken içten içe bir bozulma yaşandığını göremiyoruz.
Elbette ümitvar olacağız, ümizsizlik etrafımıza yanaşmamalı; ancak dertleri de görmezden gelemeyiz.
Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, yüksek lisans ve doktora tezlerinin yüzde 34’ünde “ağır intihal” yani bilimsel hırsızlık yapıldığını ortaya koymuş. Akademide, ilim ehlinde, üniversitelerde böyle bir hata yapılıyorsa ahlâk temellerinin sarsıldığı akla gelmez mi?
Kısaca, başkasının çalışmasını sahiplenmek olarak tarif edebileceğimiz intihal olaylarının bu kadar yaygın olması üniversite ve eğitim camiasının ciddî bir imtihanıdır. Başkasının çalışmasını kendi çalışması gibi sunanların nisbeti, vakıf/özel üniversitelerde daha da fazlaymış. (Vakıf üniversitelerinde intihal oranı yüzde 46, kamu üniversitelerinde yüzde 31)
Askerlik yapanlar bilir, başkasının eşyasını (ç)almanın adı ‘Yer değiştirmek’ olarak anlatılır. Üniversite eğitimini tamamlayan bir öğrencinin ya da bir akademisyenin başkasının araştırmasını sahiplenmesi, onu kendi eseri gibi takdim etmesi başlı başına araştırılması gereken bir konu olmalı. Acaba eğitim sistemi insanların yeni çalışmalar ortaya koymasına inkân tanımıyor mu? Öğrenci ya da herhangi bir akademisyenin böyle bir yanlışı gönül huzuruyla yapabileceğine ihtimal vermiyoruz. Eğitim sistemindeki uygulamalar mı insanları bu yanlışa itiyor, bunu da konuşmak gerek.
Bu konudaki tartışmalar yıllardan beri devam edip gelir. Bazı profesörlerin bile (ç)alıntı eserlerle bu ünvanları aldıkları iddia ve bazen de isbat edilmiştir. Konunun yeniden gündeme gelmesi “Akademik yazı kalitesi” ile ilgili bir çalışma yürüten Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Politikaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (BEPAM) 2007-2016 yılları arasında yazılmış 600 tezi inceletmesiyle ortaya çıkmış. 
Araştırma Türkiye’de yapılan çalışmalarda ortaya yeni bir şey konamadığı ve çalışmaların sıklıkla birbirini tekrar eden araştırmalar olduğunu göstermiş. Araştırma sonucunda 207 tezin, yani tezlerin yüzde 34’ünün yüksek intihalli olduğu ortaya çıkmış. Çalışmayı yürüten araştırmacı Dr. Ziya Toprak, yaptığı değerlendirmede araştırmanın öğrencilerin tez yazmayı, akademisyenlerin de tez yazdırmayı bilmediğini ortaya koyduğunu söylemiş. Toprak “Ülkemizde maalesef ciddî boyutlarda etik sorunlar bulunmaktadır. (...) Yani ciddî seviyelerde intihal söz konusudur. Burada bir ya da iki satır ya da bir paragraftan söz etmiyoruz. Bilerek yapılan intihaller bunlar, bu da ciddî bir ahlâk sorunu olduğunu düşündürtmektedir” demiş. (www.hurriyet.com.tr, 1 Temmuz 2016)
Aynı araştırmayla ilgili başka bir bilgi daha var ki o daha da sarsıcı. Tez jürisindeki hocaların da kendi alanlarında yazılanları okumadığını anlatan çalışmayı yürüten araştırmacı Dr. Ziya Toprak, “Bu yüzden de tezin çalıntı olduğunu fark etmiyorlar” demiş. (Habertürk, 2 Temmuz 2016)
Bu tablo karşımızda dururken eğitim, akademi, ilim, irfan, araştırma konusunda gelişme sağlamak mümkün olabilir mi?
Ahlâk temelli eğitimi öncelemek mecburiyetindeyiz vesselâm

5 Temmuz 2016

Orhan Bursalı - Doktora tezlerinde hırsızlık, bilimsel düzeyimizin ölçütü (Cumhuriyet)

Bilim hem bizi hem insanlığı kurtarabilir.. Ama hırsızlıkta önde gidiyoruz...
Bilimsel düzeyimiz ne durumda? Bu konuda iç içe yaşayan iki dünyamız var. Biri, uluslararası göstergelere göre gerçekten başarılı araştırmalar yapan ciddi bilim dünyamız. Herkese Bilim Teknoloji haftalık dergisinin son sayısında bilim insanlarımızın başarımları üzerine bir araştırma yayımlandı.  
Bir bilimsel başarım değerlendirmesi ölçütü olan h-faktörüne göre, h-20 ve h-40 başarısına ulaşan bilim insanlarımızın sayısı giderek artıyor. Dergide h faktörü nedir anlatılıyor ve 438 bilimcimizin isimlerine ve başarılı çalışmalarına yer veriliyor.  
Başarılı 438 bilimci 
Şu kadarını belirteyim, Aziz Sancar’ın h-faktörü 101. Çok üstün bir başarı. Arkasından yine yurtdışında araştırmalarını sürdüren 3-5 bilim insanımız Sancar’ı izliyor. Prof. Mehmet Doğan’ın yazısına göre, başarılı bilimci sayılmanın bir eşik değeri olan h-20 eşiğini aşan 438 bilimcimiz var. Yine h-40 sayısına ulaşan bilim insanı ise çok başarılı sayılıyor. Sayıları 96. 
 Başarılı bilimci” nitelemesini salt bu faktöre göre değerlendirmek tabii ki yanlış olur. Ama burada kıstasımız bu. 
Türkiye’nin yıldan yıla, bilim dergilerindeki makale, bilimsel not, eleştiri vb. gibi yayınları artıyor. 2014’te bu tür yayın sayısı 37 bin 478 iken, 2015’te 38 bin 758’e ulaşmış. 
Şüphesiz araştırmaların niteliği gibi ciddi bir sorunumuz var. 
Müthiş bilimsel hırsızlıklar 
Ama bundan daha ciddi bir sorun ise, özellikle akademi dünyasına yeni adım atanlar arasında, yaptıkları lisans üstü ve doktora tezlerindeki büyük özgünlük eksikliği ve buna paralel büyük bilimsel hırsızlık yüksekliği. 
Kemal Göktaş’ın Cumhuriyet’te yayımlanan haberi, dehşet verici bir durumu fotoğraflıyordu. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Politikaları Araştırma ve Uyguluma Merkezi (BEPAM), “Akademik yazı kalitesi”ni araştırma kapsamında yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıklıyor (Dr. Ziya Toprak) ve “2007- 2016 yılları arasında yazılmış 470’i yüksek lisans ve 130’u doktora tezi olmak üzere 600 tez”den (477 kamu, 123 vakıf üni.) üçte biri (yüzde 34) çalıntılarla dolu çıkmış.. Yani 207 tezde yüksek bilimsel hırsızlık saptanmış. 
Devlet üniversitelerinde yüksek çalıntılı tez sayısı 150 iken (yüzde 31), vakıf okullarında bu sayı 57 (yüzde 46) olarak bulunmuş! Tabii yüksek lisans tezleri de bundan geri kalmıyor. Bilimsel çalışmaların “orijinal”liğini de sorgulayan araştırmaya göre, tezlerde benzerlik oranı Türkiye’de yüzde 28.5 gibi çok yüksek çıkmış. Dünya ortalaması yüzde 15.. 
Şimdi bir sonuç çıkaralım 
Bilimde başarı özlüyoruz. Sancar’ı göğsümüze bastık. Yeni Sancar’ların yollarını gözlüyoruz. Ama bilime adım atan genç akademisyenlerimizin yüksek lisans ve doktora tezlerinde, müthiş bir özgünlük eksikliği olduğu gibi, bilimsel intihal oranı da çok yüksek. 
Bu sadece bu gençlerin suçu mu? Şüphesiz ki büyük ölçüde onlar okkanın altında, ama tez hocaları ve üniversitelerin tez yönetim sistemleri? Vakıf üniversitelerinde çalıntı tezlerin yüksekliği neden? Devlet üniversiteleri neden işleri daha sıkı tutmuyor? Hocaların tez yönetimlerinde neden bu kadar büyük kaçak ve açık var? 
Çalıntıya hoşgörü yüksekliği 
Bunun bir yanıtı, şüphesiz bilimsel hırsızlığın ülkemizde yeterince cezalandırılmaması, üniversiteler dahil YÖK sisteminin de epey vurdumduymaz halleri, bilimsel hırsızlıkta cezalandırma sisteminin, evrensel ölçülere göre çok geride kalması. 
Önümde Prof. Kayhan Kantarlı’nın HBT’de yayımlanacak makalesi var. Meclis’teki yeni tasarı, bilimsel hırsızlıkları cezalandırmada yeni ve büyük açık kapılar bırakıyor. Hırsızlıkları affetmek için türlü çeşitli bahaneler ileri sürülecek bir metin taslağı..
Bilim hırsızlıkla değil, özgünlükle gelişir ilerler. Eğer özgün araştırmalar üretemezseniz, hırsızlık yapar ve düzinelerce benzer konularda sözde tezler yazar ve akademik unvanlar alırsınız. 
Bunun sonucu: Bilimde yerinde saymaktır. Bakmayın siz “yayın sayımızın artmış” olmasına!
Okurlarıma iyi bayramlar diliyorum.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.